Zaman akıp giderken geriye dönüp bakınca ne görüyorsun? Bu önemli. Koca bir hiç ise cevabın, mutlu olmalısın.
Senden kalan izler, ona karışan izler, hâlâ silmediğin ya da yırtıp atmadığın fotoğraflar, hediyeler, rüyalar rüyalar… Hayatın çok umurundaydı sanki. O bildiği gibi akıyor. “Sen” dediği şeyin bir tanımı, yüzü, sesi yok ki. Her yeni insanda değişen, su gibi onun şeklini alan bir şey, “sen”. Her neyse. Bunu düşünmek istemiyorum. Kimi zaman bu yalnızlık ve ölüm hissi yüreğimi acıtıyor. Şimdi yola düşme ve yenilenme vakti. Ne zamandır bugünleri bekliyordum. Yorucu ve yıpratıcı bir 6 ay geçti. Çalıştığım gazeteden istifa ettim, artık sadece yazarlık ve yayıncılık var hayatımda. Yitik Ülke düşü sonunda beni tamamen alıp sürüklemeye başladı. Çünkü bu olacaktı, çocukluktan beri bekliyordum. Dinlenmeliyim. “Dinlence” deniyor hani, ondan. Uzakta deniz daha sakin. Sırt çantam hazır, kitapları seçtim, defterlerim yanımda, rotam belirli, ne, belirli mi? Yalan! Benim kadar kararsız biri için rota yoktur. Pazar gecesi kapıyı kilitleyip otogardan kalkan ilk otobüse bineceğim sevgili günlük. Önce Ayvalık’a gitmeyi planlıyorum, çocukluk arkadaşım Ertuğrul’u bir göreyim ve yine uzun uzun sohbet edip planlar, projeler yapalım, olmayacak hayaller kuralım. Birkaç güç orada kaldıktan sonra Bozcaada’da Homeros Şiir Günleri’ne davetliyim, adaya gideceğim. Güzergâh ters olacak ama olsun, belki sonrasında Gökçeada ve yıllardır gitmek istediğim Çanakkale Şehitlikleri’ni gezerim. Sorası ise tam bir muamma. İzmir, Aydın, Kuşadası, Bodrum, Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu, Olimpos var kafamda. 20’li yaşlarda otostopla, yürüyerek, çadırımız sırtımızda ne çok yolculuk yapardık Ertuğrul’la. Her ne olursa olsun, hayatımızda ne değişirse değişsin, o eski biz şimdiki halimizi oralarda bekliyor, buna inanıyorum. Hüzünleniyorum düşündükçe. 38 yaşına gireceğim 2.5 ay sonra ve neden bilmem garip bir his var içimde. Hem tatlı hem ekşi bir his, şiir gibi. Şiir dedim de, cidden artık ne kadar az şiir yazabiliyorum… ne oldu bize? Teknoloji zamanımızı nasıl bu kadar hınzırca çalabiliyor? Neyde ki Twitter vs. sosyal medya kullanımına ara verdim. E tatilde fotoğraflar paylaşırım elbet. Instagram daha çok hoşuma gidiyor artık ve kişisel Facebook sayfamda paylaşım yapmak. Öylesine, fotoğraf çekip tatlı bir an yakaladıkça paylaşıyorum. Kitap okuma tempomu daha da yükseltmem gerek, bunu mutlaka yapmalıyım. Yayınevlerim için zaten yoğun okuma yapıyorum, ama büyük keyif alarak okuduğum kitapları özel zamanlarda ve bir ekmeği dilim dilim yer gibi, sindirerek, yavaşça okuyorum. Bu şekilde genelde 3-4 kitabı bir arada okuyarak büyük bir hata mı yapıyorum? Belki. Sıkılıp bir köşeye bıraktığım çok kitap var. Ya bir gün benden öç alırlarsa? Her şey olabilir. Ne demiş şair, “bütün mümkünlerin kıyısındayız…” Ey gezgin, yollara düşme vakti yaklaşıyor. Milan Kundera’nın “Yavaşlık”taki tezi ne kadar da haklıymış… Gitmeli, kabuk değiştirmeli, bir yılan gibi, kendini iyileştirmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder