14 Ocak 2024

Yeni Bir Düş

 

Yeni Bir Düş

Kadir Aydemir


Sağ elini cebinden çıkart. Evet, böyle daha iyi. Diğer elindeki poşeti sallama, önümde yürüyen adama çarpacaktım az kalsın. Rahat dur; kulağım kaşındı, azıcık kaşıyayım, terliyorum, of, hava çok sıcak. Bu sokak mıydı? Hayır. Sonraki mi? Yürü işte.

İnsanlar ne kadar da hızlı konuşuyorlar. Milli piyangocu elindeki tablayı çeviriyor, uçup gidecek biletler. Bir kuş geçti başımın üstünden. Kuşlar hep geçiyorlar böyle, tehlikeli bir durum. Yok, sanmıyorum, ne tehlikesi olabilir ki bunun? Bazen kalbi güm güm atıyor insanın, bir kuş nasıl korkutur seni? Üstüne üstüne gelirse… Korkutur, olabilir, dünyada her şey olabilir, çok mu garip şey bir kuştan korkmak.

Geride mi kaldı bu sokak? Yo, şu eczanenin tabelasından hatırladım, köşede başlayan sokakta olmalı. Haydi yürü, adımlarını aç. Kolonya kokusu geliyor bir yerden. Kadıköy’de eski bir kolonyacı varmış, oradan sızan bir koku olmalı, önünden mi geçtik yoksa? Etrafa iyi bakmalı yürürken, neleri fark etmeden geçiyoruz. Bir keresinde bir bankanın önünde altın bir bilezik bulmuştun. Bir melek bırakmış olmalı önüme… Belki de…

Bir yerden su alıp içsem. Kitaplardan sonra. Aklımda bir şarkı, susmuyor ses, Ezginin Günlüğü müydü söyleyen? Değmeyin bana, göğsümde bin yara var, yedi tepeli kent gibiyim… Yürürken insanların ayakkabıları ilgi çekiyor önce. Renklere baksana. Kendi ayakkabım nasıl? Kahverengi bir terlik. Merhaba küçük parmak.

İşte önündeyim aradığım sahafın. Bu eski kitap kokusu alıp götürüyor beni. Kitapçıdaki tüm kitapların içinde kaç milyar harf var dersin? On milyar. Hesaplayamam. Düşünmemeliyim böyle saçma şeyleri. Onlar buraya gelene dek kaç kişinin elinden geçmiştir. Kiminin sahibi ölmüş, kimi çalıntı, kimi bir yangından arta kalan eski kitaplar… Kapıcı satmış. Kiracıdan kalma hepsi. Kaç lira verirsin, anlaştık. Bir bira parasına gitmişler.

Ama hepsinin ruhu var…

Evinde yüzlerce kitabın duruyor, çoğunu da okumadın, bitirmeden sıkılıp bıraktın, hâlâ kitap almak istiyorsun. Evet, yol paramı ayırıp son kuruşa kadar kitaba verdim onlarca kez. Oku bakalım sonun ne olacak. Ne söyleyeceğini biliyorum: Delireceksin… Delireceksin… Delireceksin…

Sus biraz!

İşte orada, romanlar… “Merhaba…” Kasada oturan insana hafif bir gülümsemeyle selam da verdim işte. Çok pahalı mı acaba burada kitaplar. Kitaplığa simetrik olarak incecik bir kâğıt asılmış, rakamlar ve fiyatlar sıralı. Şiir kitapları yan rafta. Neden bilmiyorum, şiir kitapları bir başka çekici… Takıntı haline gelen, artık okumak istediğim bir romanı arayıp bulmak için de girsem sahaflara, şiir kitaplarının sesi rahatsız eder, o yöne çeker beni. Alsam da almasam da, elimi uzatır, incelerim, dokunurum, mutlu olurum, koklarım, oh işte bu; kokuya bak. Ne güzel basmışlar adamlar, ta yıllar öncesinden…

Ölümsüzlük…

Kime sorsam dönüşüm yok, her gemi biraz deniz… Bu şarkılar insanı öldürebilir… Çok tehlikeli…

Bir kitabı ne zaman okumaya karar verirsin sen?

Çok düşünmeliyim onu… Merak, bulamamak, çıldırmak, “Sende var mı?” Arkadaşlar, dostlar… Birkaç mail, telefon. İnternetten bakmalı. Yok, bulamıyorum, inanılmaz bir şey. Orhan Veli Şiirevi’nden Şeref’e sormalı, iyi bir sahaf o. Taksim’e gidince uğrarım. Edinmem lazım bu kitabı. Mesela Dino Buzzati’nin Tatar Çölü… Onu okumak için neler yaptım. Baskısı bitmişti, gezmediğim yer kalmadı, sonunda rastladım bir yerde. Dikkatli Ariostos da öyle, Yannis Ritsos’un şiirsel öyküleri, muhteşem bir eser. Kadıköy’de stadın orada hafta sonu kurulan pazarda, eskicinin tekinden aldım sakız parasına. Onlarla pazarlık yapmak çok keyifli. Gözüne kestirdiğin kitabı kötüleyeceksin, “Abi şu yırtık kitap kaç lira?..” Adamın bakışları değişmişti, anımsıyorum da. “Ne verirsen.” İyi taktikmiş, bravo. Garip, çevremde çok az kişi biliyor bu eserleri. Yok ki baskısı, birkaç kişiye rastladım, okumuşlar gerçekten de. En çok Alışkanlıklar da Değişir’ini seviyorum Ritsos’un, Dikkatli Ariostos’la birlikte tabii ki… Kim çevirmişti sahi, Özdemir İnce mi? Hayır, Herkül Millas sanırım; başarılı bir çeviri… Çeviri çok önemli. Neyse, neyi arıyorum şimdi ben? İçimde konuşan, kafamı karıştıran seni durdurmak neden zor? Ben senin gölgen gibiyim, kolay kurtulamazsın.

Ne yapayım, eski kitapları seviyorum. Varlık Cep Kitapları özellikle. En büyük yazarların eserleri, üstelik harika bir Türkçe ile. Alıştım onlara yıllardır. 70’ten fazla kitap biriktirdim o seriden, çoğunu da okudum. Ceza Sömürgesi, Kör Baykuş, Yabancı, Teneke, İzlanda Balıkçısı

Sayfaları yırtıp açanın ilk sen olması…

İlk gelen olmak. Kimindi bu dize?

Bir başka duygu, küçük bir cep kitabının yaşattığı. Bir de içimdeki kitap delisini susturabilsem… A, o dize mi? Unuttum. Kimindi sahi?


30 Nisan 2011

Hiç yorum yok: