Kadir Aydemir
Aklım oldukça karışık ama hemen söyleyeyim: Türk şiiri içinde kendimi herhangi bir yerde görmüyorum. Yazdıklarımın önemli şeyler olduğunu da sanmıyorum. Hiçbir zaman bu düşüncem değişmedi. Çoğu kez şiir yazdığım için kendimden nefret ettim. Şiirden de nefret ettim, estetikten de, sanattan da, edebiyattan da. Kuruyan kabuğu tatlı tatlı kaşıyıp yeniden kaldırmak ve kanın gelişi. Şiirin bana yaptığı buydu. Yazıp kurtuluyordum acılardan, içinde bulunduğum fare deliğinden, bir böcek gibi gezdiğim sokaklardan, yüzümdeki çivilerden, yoksulluktan ve hastalıklardan, otobüste katlanmak zorunda kaldığım yaşlılık muhabbetlerinden, SSK, para, ev, komşu kavgaları, pazaryerlerinin gürültüsü, vapur düdükleri, koşturan insanlar, işten atılmak, terk edilmek, terk etmek, diş ağrısı, okul belası, bilinmeyen bir gelecek… binlerce ayrıntı… zihnim dayanamıyordu bunlara. Yazdıkça öç almaya karar verdim sonra, hem geçmişten hem de bu boktan gelecekten. Derken acı zevke dönüştü. Şiir yazarken sadece kendimle uzlaştım, bir de doğayla. O beni anlıyor ve dinliyordu. Ne kimseyle yarıştım ne de kimseyi kıskandım. Şiirde kendi sesimi aradım hep, bulabildiğimi de sanmıyorum, çok önemi yok. Şiirlerimi “bazen” seviyorum, en mutsuz anların fotoğrafları onlar. Birkaçı ise tam tersi, yaşandı, yazıldılar ve bitti. Kocaman bir nokta.
Benim güzel, şiirsel bir özgeçmişim yok, şiire neden başladığımı da bilmiyorum. Uzun zamandır şiir okumuyorum. Sıkıldım sanırım. Bir süre uzak durmak iyi geldi diyebilirim. Yazacak ne kaldı ki diye düşünüyorum. Hepimiz taklitçiyiz. Bilinmedik şekilsiz bir duygunun sözel izdüşümünü arıyoruz sayfalarda. İnternetin de hayatımıza sızmasıyla iyice anlamını yitirdi şiir yazmak. Kim bilir, belki de yıllardır insanların diline dolanan “şiir bitti” tanımı gerçek olmuştur. “Şimdi kim kandırabilir ki” okur denen insanları? Ne okuru sahi, okur diye bir şey var mı? Herkesin kendi arkadaş çevresinden ibaret neredeyse tüm okurları. Facebook’ta kaç arkadaşın varsa o kadar okurun var diyesim geldi.
Ne rakamlar ne de insanlar, hiçbiri için yazmıyorum. Yazınca paylaşmayı seviyorum. O eşsiz bir duydu, yadsıyamam. Bir şey üretmiş olmanın gururu doluyor kısa süreliğine içimize. Ama hepsi bu. Esrarın sunduğu dakikalar gibi, afaki, her saniye sıradanlaşan, koskoca kentin ortasında tepeden inen bir kameranın gözlerine odaklanması gibi, “işte, hiçbir şey değişmedi, hâlâ bu noktadasın ve bir hiçsin” diyor ikinci bir gizli ses. Boş bir hayal kumpanyası her şiir.
Yazdıklarımla yalnızca kendime önerilerde bulunabiliyorum. Bundan da şüpheliyim açıkçası. Mutluluk şiirlerini desen az yazdım, yazdığım diğer şiirlerle de kime nasıl bir öneride-teklifte bulunabilirim, yaşam aynası tutabilirim ki? Hiç sanmıyorum bunu yapabileceğimi.
Şiirime bakıldığında kim ne görüyor bunu hissedemem, bilemem. Benim sevmediğim birkaç şiirimi çevremdeki insanlar sevdi. Anlayamıyorum. Neyini seviyorlar bu şiirlerin? Ben donuk haldeyim bu konuda. Beğenilerim yok oldu desem yeridir. Bazen yıllar sonra tüm şiirlerimi bir gecede oturup okuyorum. “Bunları ben mi yazdım?” diyorum kendi kendime. Beğendiğim dizeler oluyor, silmek istediğim yerler de. Neredeyse baştan sona siyah bir tablo. Yer yer gri. Yine de, her şeye rağmen, şiir varolma biçimim. Öyküler yazıyorum, roman çalışmam da var, ama şiiri asla terk edemiyorum. Onunla başladım yola, onunla bitireceğim. Az şiir yazabiliyorum, uzun yıllar binlerce şiir, yüzlerce kitap okudum, son 1-2 yıldır çok azaldı bu alışkanlığım. Sanırım hayatın ayrıntıları, büyümek, sorumluluklar, sıkıntılar, çalışma temposu… her şey engel oluyor şiire yoğunlaşmaya. Yaşamın tersine, şiir bohem istiyor, yolculuk istiyor ya da aşk benim için. Siz yaşlanıyorsunuz ama o hiçbir yere gitmiyor. Sonsuz karanlıkta bekliyor. Bir gece oturup, şarabımı açıp kusabilirim kâğıtlara. Şiirin zehri birikiyor içimizde, bundan şüphem yok.
Yazdıkça yok olmayı seviyorum. Herkesin kendi hayal gücü, dil bilgisi, anlatım ustalığıdır şiir. “Birikim” demek istemiyorum, ama benim şiirim benim kanımdır. Şiirde yarışa, antolojilere, yıllıklara, dergi savaşlarına, dedikodulara, ahbap çavuş işlerine inanmam, değer vermem. Tüm bunların dışında kendi halimdeyim. Şiir okumayı severim. İyi şiire değer veririm her zaman. Gerçek bir şair ilk dizesinden anlaşılır benim için. Birçok dergiyi-kitabı alıp, şiirlerin bir iki dizesini okuyorum ve bırakıyorum. Aradığım bir şiir var, onu “zaman zaman” bulduğumda gerçekten mutlu oluyorum.
İşte, şiir tam bir baş belası benim için. “Gökyüzü gibi” bir şey bu şiir, “hiçbir yere gitmiyor”. Nasıl anlatsam bilmiyorum. Anlatamadığım için şiir yazmaya çalışıyorum. Öldüğümüzde “okyanusta bir damla” olabilirsek ne mutlu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder