14 Ocak 2024

Öykü Yazma Teknikleri Üzerine

 

Öykü Yazma Teknikleri Üzerine

Öykü Yazma Teknikleri Üzerine Kendime Notlar / Kadir Aydemir

İyi bir öykü nasıl yazılır? Bir öykünün iyi olması hangi şartlara bağlıdır? Ne zor sorular… Nasıl da karmaşık… Evet, bir metnin öykü olması çoğu insana göre belli kurallara bağlı, ama benim için değil. Geleneksel öyküde zaman belirleme, mekân, gerilim, sürprizlerle dolu bir son ya da çeşitli şaşırtmacalar kullanılır çoğu kez, ben bunların hepsini bazen kabul ediyorum bazen de reddediyorum. Kişi kendi ruhuna uygun olan sihirli noktaları kendi keşfetmeli ve kullanmalı. Öykü yazmak öncelikle gerçek bir histir, yola çıkaran sözcüğün kaynama noktasını bilmek ve dilde-anlatımda bir akış yakalamaktır. Bir mekâna ya da zamana bağlı olmak zorunluluğu hisseden yazar daha ilk paragrafta hapsetmiştir kendini. Bu cendereye neden sıkışalım? Öykünün zamansızlığını neden görmek istemiyoruz? Elinizde bir makasla kesilen bir ip parçası ya da yaşlı bir ağaçtaki kovandan koparılan bir avuç bal olduğunu düşünün; onlara bakınca kurduğunuz hayal onların bütüncül duruşlarından hem kopuk hem de onlara sıkı sıkıya bağlı değil midir? Öyledir… Köklerimize hem benzeriz hem de farklıyızdır geldiğimiz yerden…  

Yazmak istiyorsanız öncelikli iş dil kurallarını delirene dek okumak ve öğrenmektir. Ezberlemek değil demek istediğim, o kuralları içselleştirmek… Bir sözcükle karşılaşınca zihinsel bir deformasyon yaşamak. Ömer Asım Aksoy’un “Ana Yazım Kılavuzu”nu defalarca okuduğum yılları anımsıyorum, zira bugün de sık sık açıp bakarım… Her şeyi unutuyor insan… “Nasıl yazılıyordu bu kelime?” deyip bir iç sıkıntısı ve merakla karıştırırım sayfaları… İşte, öğrenmek bitmiyor… İnsan nisyanla yaşıyor…

Edebiyatta kurallara, kurslara, hocalara, yapay otoriteye inanan biri değilim. Kimi zaman konusu geçiyor bu “yazmak” eyleminin, sonra genç arkadaşların ne yazık ki internet dünyası üzerinde araştırma yaparak bilgi edinmeye çalıştıklarını görüyorum… Merak ettim ve birkaç metin okudum ben de öykü yazma kuralları/teknikleri üzerine ve güldüm kendi kendime. Ben, anın, zaman kırılmasının, uyumsuz rastlantıların kısa öykülerini seven ve yazan biriyim. Söylediklerim kendime bir iç nottan ibaret sadece.

Bu işin okulu ya da kuralı yok, bir şey var bu nehri besleyen o da şiir, öykü, deneme, roman, daha fazla öykü ve sonsuzca kitap okumak… Roman okumadan, sinema sanatının derinliklerinde kendi yönetmenlerimizi keşfetmeden, yüzyıllardır hareket edemeyen bir heykele bakıp her şeyden uzaklaşmadan, resim sanatını sevmeden, bir köy kahvesinde oturup yaşlı insanların yüzündeki derin çizgilerde kaybolmadan, aşkı yaşamadan, karanlığa savrulmadan, ölümle ve yoklukla yüzleşmeden, gece böceklerini ve doğayı anlamadan ne yazılabilir ki? Detayları yakalamak önemli. Sözcükler iyi kalpli yaratıklar değildir. Keskindir hepsi. Avuçlarınızda hissedeceksiniz o derin sızıyı. Şiirin gücünü damarlarında duyumsayan yazarlar bulacaktır gökyüzü altında söylenmemiş sözleri…

Öykü yazmak için hiçbir kılavuza ihtiyacınız yok. Bazen bir bilet alırsınız ve otobüsteki köhne koltuğu arkaya yatırdığınızda çatallı bir ses duyarsınız. Bir karşılaşmadır bu; bir şimşek çakar gözlerinizin önünde. İki yaşlı kadın konuşuyordur; ilaç reçeteleri, ölüm haberleri, evden kaçan bir kız ve o cinayetten bahsederler… Öykücü her an, rastlantılar zincirinde çarpıştığı her şeyi ve her sesi diğer her şeyle/bağımsız ve ilintisiz düşlerle birleştirebilir. İmge yaratmanın önemini kavramalı bu yüzden. Öykü yazımı için dilin anlatım olanaklarını kullanmanın en önemli noktalarından biri de imge. Yazmak üzerine çok şey söylenebilir, farkındayım… Siz en iyisi beni de dinlemeyin, özgürce yazın ve inatçı olun. Kitap kokusunu içine çekerek sözcüklerin o yitik ülkesine geçiş yapabilen herkesin yolu açık olsun. Öykü sokakta, bunu unutmayın; öykü en yakınınızda, ailenizde, bahçedeki karınca yolunda, bir arabanın çarpıp kaçtığı kedide, apansız yere düşen ölü kuşlarda saklı edebiyat… Öykü hayatın labirentlerine sızmıştır… Görebilene… Yüzleşebilene… Sokağa çıkabilene.

Bir küçük not: Defteri ve dolmakalemi her zaman yanında olan herkes öyküye biraz daha yakındır. 

Kadir Aydemir

Hiç yorum yok: