14 Ocak 2024

Poetika - Solucanın Şiiri: Haiku

 

Solucanın Şiiri: Haiku

Kadir Aydemir

Haiku; nasıl sade ve narin bir şiir. Fazla sözü ve kabalığı kaldırmıyor yapısı. O, doğa ve insan arasında bir köprü şiiri adeta. Japonca ve Türkçenin yapısal farkları dolayısıyla 5-7-5 hece sistemiyle değil de, daha kurgusuz ama savruk olmayan haiku şiirlerini seviyorum. 5-7-5 yapıyla, kendi kendine doğarsa şiir, elbette ki daha da güzel.

Haiku yalın doğa şiiridir. Zorlamaya, masa başı eziyete pek gelmiyor. Düşünün; yağmur yağıyor ve eski bir sokakta yürüyorsunuz. Şemsiyeniz açılmıyor. İşte o an yağmurun ne kadar güzel olduğunu “duyumsuyorsunuz”… Yağmuru ve havada asılı olan milyonlarca su taneciğini, belki de içlerinden birini düşünüyorsunuz. Bir su taneciği nedir ki? Ama bütün dünya yansıyabilir onun yüzüne. Küçük bir böcek için dev bir dalgadır o. İşte haiku şiiri, gelişmiş bir algı biçimi istiyor şairde. Şair görebilmelidir bir kartal gibi. -Yağmura dönelim. Her yer ıslak, yağmur durdu bakın, solucanlar uzayıp gidiyor oysa. Kent insanı apartmanlarda, eviçlerinde bir duvar kenarındaki örümceğe ve onun evine bile tahammül edemiyor. Küçük sinekler: İğrenç. Arılar: Öldürülmeli!

Haiku evren şiiridir. Küçük canlıların, doğa olaylarının, kırkayakların, kelebeklerin imparatorluğudur. Solucanın yağmur sonrası topraktan çıkıp –neden? hep merak ederim ve  nereye?- uzayıp kısalışı ölüm ve yaşamdır sanki. Bir sonsuz saattir incecik gövdesi. Ben varoluşumuzu düşünürüm her solucan görüşümde. Bir yaprakta saklanan su, göldür kuşlar için.

Haiku şiirini seviyorum çünkü beni alıp çocukluğuma götürüyor ansızın. Çok iyi bir şiir disiplini kazandırmasının yanında “görmeyi”, “duymayı”, “susmayı” geliştiriyor… Şair bir an için duyargalarının, kanatlarının, yüzgeçlerinin olduğunu duyumsuyor.

İlk şiir kitabım “Sessizliğin Bekçisi”, haiku şiirlerinden oluşuyordu. 35 haiku için ressam İbrahim Çiftçioğlu desenler çizmişti. Haiku maceram böyle başladı. Çok fazla kaynak yok ülkemizde, ben de bulabildiğim tüm haiku kitaplarını, çevirileri, üzerine yazılmış yazları okumuştum. “Dikenler Sarayı”ndan önce “Sessizliğin Bekçisi”ni yayımlamam, biraz da yalınlaşma isteğimden kaynaklanıyordu. Doğa, aşk, insan, zaman… ve ölüm. Haiku hepsini kapsıyordu bana göre.

Şemsiyeniz açılmıyor. İşte o an yağmurun ne kadar güzel olduğunu “duyumsuyorsunuz”… Yağmuru ve havada asılı olan milyonlarca su taneciğini, belki de içlerinden birini düşünüyorsunuz. Bir su taneciği nedir ki? Ama bütün dünya yansıyabilir onun yüzüne. Küçük bir böcek için dev bir dalgadır o. İşte haiku şiiri, gelişmiş bir algı biçimi istiyor şairde. Şair görebilmelidir bir kartal gibi. -Yağmura dönelim. Her yer ıslak, yağmur durdu bakın, solucanlar uzayıp gidiyor oysa. Kent insanı apartmanlarda, eviçlerinde bir duvar kenarındaki örümceğe ve onun evine bile tahammül edemiyor. Küçük sinekler: İğrenç. Arılar: Öldürülmeli!

Haiku evren şiiridir. Küçük canlıların, doğa olaylarının, kırkayakların, kelebeklerin imparatorluğudur. Solucanın yağmur sonrası topraktan çıkıp –neden? hep merak ederim ve  nereye?- uzayıp kısalışı ölüm ve yaşamdır sanki. Bir sonsuz saattir incecik gövdesi. Ben varoluşumuzu düşünürüm her solucan görüşümde. Bir yaprakta saklanan su, göldür kuşlar için.

Haiku şiirini seviyorum çünkü beni alıp çocukluğuma götürüyor ansızın. Çok iyi bir şiir disiplini kazandırmasının yanında “görmeyi”, “duymayı”, “susmayı” geliştiriyor… Şair bir an için duyargalarının, kanatlarının, yüzgeçlerinin olduğunu duyumsuyor.

İlk şiir kitabım “Sessizliğin Bekçisi”, haiku şiirlerinden oluşuyordu. 35 haiku için ressam İbrahim Çiftçioğlu desenler çizmişti. Haiku maceram böyle başladı. Çok fazla kaynak yok ülkemizde, ben de bulabildiğim tüm haiku kitaplarını, çevirileri, üzerine yazılmış yazları okumuştum. “Dikenler Sarayı”ndan önce “Sessizliğin Bekçisi”ni yayımlamam, biraz da yalınlaşma isteğimden kaynaklanıyordu. Doğa, aşk, insan, zaman… ve ölüm. Haiku hepsini kapsıyordu bana göre.

Hiç yorum yok: