Her şey yeniden. Yeniden her şey. Hiçbir şey olmamış gibi. Her şey olmuş gibi. Kaburganın içindeki sancı. Aldırmadan şarkılar söyleyen böcek. Zihnindeki kısa yolculuklar. Bin yıldır bekleyen kayanın sıcaklığı. Göğe çarpan kuşun altın kanadı. Arının konduğu çiçek, hüzün mü, neden öyle hissettin? Her şeye dikkatle bakıyorsun, fakat göremiyorsun aradığın şeyi. Bunca işaretin arasında ve yukarda kayan bulutların altında kayboluyor, kayboluyorsun. Uzaklaşan bir yelkenli gibi gözden yitiyorsun. Gözlerinin etrafındaki çizgiler uzuyor. Tırnaklarının içi ağaç kabukları ve toprakla dolu. Bir göl var ilerde, ölü taklidi yapıyor, sakın inanma ona. Çıplak ayaklarınla yavaşça yürü, yerin nabzını hisset. Bastığın ota karış. Pürler, karınca yolları, döne döne düşen yapraklarla örtülü yazıyı gör. Ah! Göremiyorsun! Ölümün buradan geçtiğini anlamıyorsun. Yere düşen saçlar nereye gider sanıyorsun? Kaybolan yüzükler yuvarlanarak nerede buluşur? Göl uyuyor, onun kederli yüzündeki çizgileri görmek için bir taş atman yeterli oysa. Kalbini söküp içinde saklanan o taşı çıkarmalısın. Sürgün veren ellerinle. Köklerine tutun. Sözcükler ağırlaşıp seni yere doğru çektiğinde, yürüyemediğinde, tam da şimdi… Yüzündeki çizgileri göreceksin orada. Ve her şeyin ölümün bir yansıması olduğunu… aşkın da.
Kadir Aydemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder