Söyleşi: Kadir AYDEMİR
“Hayat arkadan itiyor insanı” diyen Altay Öktem’le son aylarda üst üste yayınladığı kitapları ve “fanzinler” üzerine konuşmaya çalıştık!
Altay Öktem bir şair öncelikle. Eski Bir Çocuk, Sukuşu, Beni Yanlış Öptüler Aslında, Çamur Şiir ve Herşey: Oda Kırbaç Ayna adlı şiir kitaplarınız, Filler Çapraz Gider adlı bir de romanınız var. Son günlerde de Hayat Bazen Çentiklidir adlı deneme, ardından da Aslında Saçları Siyahtı adlı öykü kitabınız yayınlandı. Aldığınız şiir ödülleri, bunların yanı sıra roman, öykü ve denemeler varken, fanzinler nereden sızdı hayatınıza? Bu dalda çalışmalar yapmaya sizi iten şeyler nedir?
Şiirin de, hayatın da tam ortasında duruyor fanzinler. O yüzden bu çalışmaları yaparken kendi şiirimden uzaklaşmadım ya da savrulmadım. Aksine, fanzinlerde yer alan alt edebiyatın benimle örtüşen yanları çok fazla. Çocukken eski bir çocuktum, büyüdükçe yanlış öpüldüğümü fark ettim, sonraları şiirin bir çamur olduğunun, ütülü pantolonuyla dolaşan adamların paçasına sıçradığının farkına vardım. Her şey: Oda Kırbaç Ayna’da ise bütün kapıları içeriye açılan bir odada kendimle, ölü mü diri mi olduğu belli olmayan kadınlarla baş başa kaldım. Herkes birbirinin aynasıydı ve seviştikçe kırbaç izleri kalıyordu sırtımızda. Filler Çapraz Gider ise Kerim’lerin hikayesi. Herkesin Kerim olduğu; bir kişinin herkes, ya da herkesin aynı kişi olduğu bir roman. Yabancılaşmanın en üst boyutu belki de. Yani günlük hayatımızı yazdım, o kadar.
Denemelerimde de aynı izleği sürüyorum. Kaybeden değil, kaybetmeyi tercih eden, kazanmayı ve kazananları aşağılayan insanlar ilgimi çekiyor. Aynı zamanda da saygı duyuyorum o insanlara. Çünkü kazanmak (her neyse o) çok kolay. Kazanabileceğini bile bile kaybetmeyi tercih etmek onurlu bir davranış. Tabii kazanmak ve kaybetmek kavramlarını sözlük anlamlarıyla kullanıyorum. Sonuçta sözcükler de, sözlükler de sistemin emrinde. Gerçekten kimin kaybettiğini çok iyi biliyoruz aslında!
Öykülerim ise hayatın başka bir boyutunu ele alıyor. Alışılmadık, ama gerçek boyut bu. aslında Saçları Siyahtı demek, bir anlamda “öldükten sonra sarardı” demektir.
Sonunda, iyi bir fanzin okuru olmama da güvenerek, fanzinleri gün ışığına çıkarmaya karar verdim. Hem de karanlığın gün ışığından doğduğunu bile bile.
Fanzinlere ulaşmak kolay mı sizin için? Nerelerde bulunur ve satılırlar, kimler çıkartır? Fanzin’in sözlük anlamını bile bilmeyen yazarlar var, öyle değil mi? Sahi nedir bu fanzin?
Her yazarın, fanzinin sözlük anlamını bilmesi gerekmiyor elbette. Fanzin çıkaranlardan çoğu da o yazarları tanımıyor. Edebiyatın asıl çıkmazı, çok fazla kasılmış, hareketsiz kalmış olması. Bir üst kültür yaratmak uğruna fazlasıyla yapay bir dil, yapay bir dünya oluşturuluyor ve “sahici” olabilmek bir lüks haline dönüşüyor. Oysa fanzin öyle çok fazla anlamlar yüklenecek, hayatın hiç bilmediğimiz bir köşesinden fışkıran büyülü bir şey falan değil. Liselerde, üniversitelerde öğrenciler belki ne yaptıklarını bile bilmeden fanzin hazırlıyorlar, dergi çıkaramayan edebiyat, müzik, sinema, çizgiroman meraklıları fanzin yapıyor. Bu yüzden fanzinlere ulaşmak hem kolay, hem de çok zor. Çünkü nerede, ne zaman bir fanzin hazırlandığını, nerelere ulaştığını tespit etmeye çalışmak, samanlıkta iğne aramaya benziyor. Ama fanzin tarihine adını kazımış, kalıcı olabilmiş bazı fanzinler var. Fanzinlerin satıldığı bazı mekanlar var. Fanzin çıkaran arkadaşlar var… Peki kim bunlar diye sorarsan, verebileceğim en açık cevap şu olur: “bazı arkadaşlar.”
Fanzinlerle ilgili olan ilk kitabınız Şeytan Aletleri’nde fotokopi afişleri, demoları, fanzin dergileri ele aldınız. Bu kitabın özellikleri nelerdi? Yayınlandıktan sonra ne gibi tepkiler oldu?
Şeytan Aletleri, söylediğin gibi üç bölümden oluşuyordu. Kitabın büyük kısmını fanzinlere ayırdım. Alternatif müzik gruplarının demoları ve fotokopi afişler de fanzinlerle birbirini tamamlayan, aynı alt kültürlerin ürünleri. Bu üç alanı inceleyen, örnekler veren derli toplu bir araştırma inceleme kitabıydı Şeytan Aletleri. Aynı zamanda da fanzin ruhuna uygun bir kitap olsun istedim. Ders kitabı gibi sınıflamalar, maddeler, kesin bölümler halinde ayrışmalar yok kitapta.
Şeytan Aletleri, böyle bir şey hedeflemediğim halde underground kesimde bir kırılma noktası haline dönüştü. Bir yandan böyle bir çalışmanın gerekli olduğuna inananlar, diğer yandan da deşifre edildiklerini düşünenler oldu. Birçok yeni fanzinin çıkmasına ivme kazandırdı. Bu arada beni ve kitabı karalamak için de yeni fanzinler çıktı. Böylece fanzin ortamı hızlandı aslında. İnternette epey tartışma yarattı ve bana karşı gruplaşmalar oldu. Bu arada internetteki kişisel sayfam ve mail adresim bazı fanzinciler tarafından hacklendi, virüs saldırıları yapıldı… O anda moral bozsa da, sonuçta eğlenceli bir süreç yaşadım yani.
Şubat 2002’de Kargart’ta bir sergi hazırladınız. O da bir ilk: Fanzin Sergisi. İpe dizili mandalların kıskacındaki fotokopi fanzinleri herkes görebildi, okuyabildi ve çalabildi. Genel Kültürden Kenar Kültüre: 101 Fanzin adlı kitaba dönüşen bu sergiden-kitaptan da bahseder misiniz?
Yapı Kredi’nin “101 Dergi” sergisine nazire olsun diye, fanzinin ana yurtlarından biri olan Kadıköy’de, alternatif sergi mekanı Kargart’da düzenledim sergiyi. Fanzinler, ruhuna uygun biçimde iplere tahta mandallarla asılarak sergilendi. Çok eğlenceli, keyifli bir sergiydi. Bunda Kargart’ın sahiplerinin ve sergileri düzenleyen Turgay Kantürk’ün katkıları çok büyüktü elbette. Sergiyle aynı dönemde İthaki Yayınları da “101 Fanzin” kitabını yayınladı. Sergide yer alan fanzinlerin kapakları ve künyeleriyle birlikte -yalnızca bir katalog niteliğinde olmaması açısından- farklı iki bölüm de yer aldı kitapta. Zühtü Bayar, k. İskender, Gökalp Baykal, Murat Ertel ve Aptülika kendi iç dünyalarındaki fanzin kavramını ve fanzin serüvenlerini açıklayıcı birer yazıyla katıldılar kitaba. Metin Demirhan da “fanzin nedir” sorusunu bir karikatürle açıklayıverdi. Ayrıca (sana çok tanıdık gelecek bu isim) Kadir Aydemir, internetteki fanzinlerden derlediği “27 Sanal Molotof”la kitapta yer aldı.
Şehrin Kötü Çocukları: Fanzin Şiirleri Antolojisi adlı kitabınızın önsözünde aynen şöyle diyorsunuz: “… hazırlanan her antoloji, her seçki, fanzinleri göz ardı ettiği için eksiktir.” Bunu biraz açabilir misiniz?
Şehrin kötü çocukları sokak aralarında dolaşıp duruyorlar ve fazlasıyla sıkılmışlar her gün öldürülmekten. “Artık birilerini öldürmenin zamanı geldi” diyorlar. Bu antoloji, son yıllarda yazılan en güzel şiirlerden oluşuyor diye bir iddiam yok. Ama antolojideki her dize bir kurşundur, bunu iddia edebilirim. Fanzinleri göz ardı ederek hazırlanan her antoloji, edebiyata yalnızca bir tek açıdan baktığı için eksiktir. Aynanın bir de görünmeyen, daha doğrusu görülmek istenmeyen yüzü var. Oraya bakmayı becerebilirsek kendimizi görürüz aslında. Bu da ciddi ciddi cesaret ister.
Çeşitli yazarların-şairlerin çıkarttıkları fanzinler de var… Sınırdaki bu dergiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Antolojiye, fanzin ruhunu taşıdığı halde aslında dergi sayılabilecek çalışmaları da aldım. Başka, Budala, Kırışık, Kybele gibi… Bunların yanında, tanınmış yazarlar, şairler tarafından çıkarılmış underground çalışmalar, fanzinler de var. Aslında bunları hazırlayanlar gerçekten sınırda. Bir aşağı, bir yukarı salınıyorlar, bu da yaratıcılığı kamçılıyor. Gökalp Baykal, Murat Ertel, Mehmet Şenol Şişli gibi önemli müzisyenler, k. İskender, Sefa Fersal, Ayhan Bozkurt gibi şairler, hatta İbrahim Çiftçioğlu gibi ressamlar bir şekilde fanzinlere bulaşmış, oralarda ruh bulmuş. Yani sınırdaki dergilerin dışında, gerçekten underground olan, ama yazınsal kimliğiyle pek underground olmayan kişilerin çıkardığı önemli fanzinler var.
Kapanan Öküz dergisindeki Gazlı Bez adlı köşenizdeki yazılarınız, şimdi Varlık Dergisi’ndeki Yeraltından Notlar adlı sayfanız, Türkiye’deki ilk ve tek fanzin araştırmaları kitabı Şeytan Aletleri, yine ülkemizdeki ilk Fanzin Sergisi ve ardından sergiyle aynı adı taşıyan kitap olan Genel Kültürden Kenar Kültüre: 101 Fanzin ve son olarak hazırladığınız Şehrin Kötü Çocukları: Fanzin Şiirleri Antolojisi. Hepsi de ilk kez sizin tarafınızdan düzenlendi, gerçekleştirildi. Peki, Altay Öktem şiirden uzaklaştı mı? Bu kadar yoğun bir tempo ve ayrı bir türde çalışmalar yapmak, sizi şiir yazmaktan soğuttu mu yoksa?!
Aksine, şiirimi de besliyor bu çalışmalar. Yalnızca, uzun süredir şiir kitabı yayınlamadım, dergilerde de daha az sayıda şiirim yer aldı. Yayınlama anlamında biraz geriye attım şiiri, önceliği diğer çalışmalara verdim.Yakında yeni şiir kitabım çıkıyor, yine İthaki Yayınları’ndan. Karşı şiddet ve hiç de tekin olmayan sokakların şiirleri. Bir de seri-cinayet şiirleri var kitapta. Aşk da var elbette. Ama gerçek aşk; yani insanın kendine uyguladığı ve manyak gibi zevk aldığı bir işkence yöntemi!
Son olarak şunu sormak istiyorum size: Fanzin kültürüyle ilgili çalışmalarınız sürecek mi? Yoksa, bir antoloji-inceleme karışımı olan Şehrin Kötü Çocukları’yla, bu işe nokta mı koydunuz?
Şeytan Aletleri’nin genişletilmiş ikinci baskısını hazırlıyorum. Yani enine genişliyor fanzin mevzuu. Ondan sonra nokta koymayı düşünüyorum ama, virgül olmasından da korkuyorum. Hayat arkadan itiyor insanı!