14 Ocak 2024

Atari Salonunda Şen Bir Gün

 

“Atari Salonunda Şen Bir Gün” – Kadir Aydemir

Kadir Aydemir

O kapıya yaklaştıkça beni içeri doğru çeken tanımsız bir güç hissediyorum. İçerden gelen bırt’lar, cıs’lar, doing’ler, zil sesleri ve yarı küfür, yarı kahkaha karışımı mırıldanmalar başımı döndürüyor. İlk adımımı atıyorum, her yer rengârenk ve ortalık tam bir cümbüş alanı.

Budur be! :-)

Evet, bir atari salonu macerası daha başlıyor. Bin bir zorlukla denkleştirdiğim cebimdeki bozuk paralar birer metal jetona dönüşecek az sonra. Üstelik evden buraya dek minibüse binmeyip yürüdüm! “Insert coin” ve “start buton”, bu yazıları seçiyor gözlerim ekranda. Heyecanlıyım, bu sefer soyacağım o kadını. Bu oyundaki yaratıklar ve örümcek ağları vız gelir bugün bana, çünkü cebimde uğurlu misketim de var. O an ne misket oynamak, ne mahallede Japon kale maç ne de dedemin incir ağacına dalmak umurumda. Konsantre olmuşum, kocaman gözlerle ekrana bakıyorum, yanımdan geçenlerin, arkamdaki dikizci ve beleşçi veletlerin farkında bile değilim. Bu kadın soyma oyununu, yani “Gals Panic”i nerden nasıl keşfettim bilmiyorum ama oldukça keyifli bir oyun. Tam bir zekâ işi. Yetenekliyim bu konuda, bayağı bir level atladım ve Japon kızları tek tek soydum, eh kendimle gurur duyabilirim… Aptal aptal gülümsüyorum oynarken, çocuğun biri gelmiş bana “Ver geçeyim abi” diyor, hadi lan ordan, tamam “canım bitmek üzere” ama jetonun hakkını vermeliyim. “Sağol-sağol” diyorum, hızla söylüyorum bunu, ter bastı be, aman tanrım! örümcek koca ağzını açıp ekrandan dışarı çıkıyor ve ellerimi ısırıyor… İşin kötüsü başka jetonum da yok! Neyse ki uyanıyorum… Rüyaymış… Ama itiraf edeyim ki ne zaman oyun salonuna gitsem o oyunu oynadım, kafama eserse şimdi bile gider oynarım.

Az jeton harcamadık! Bu atari oyununu oynamayan çocuk var mı? Sanmam.

Atari salonları bugün hâlâ var ve ne zaman o sesleri duysam, oraların yakınından geçsem, gider ve kapıdan içeri şöyle bir başımı uzatırım. Kimse benle ilgilenmez, herkes kendi oyununda ne de olsa. Atari salonları, gömülü joystickler, küçük butonlar, muazzam tilt’ler, silah oyunları vs. bugün de bizleri cezbedebiliyor… 80’lerde ve 90’larda atari demek çok şey demekti bir çocuk için. Anne babadan harçlıklar alınır, arkadaşlarla Maltepe’ye inilir ve atari salonu mutlaka ama mutlaka ziyaret edilirdi. En büyük zevkimiz birkaç jeton alıp, yenileceğimizin farkında olsak da orada mücadele etmemizdi. Dövüş oyunlarını genelde sevmezdim ama Street Fighter ve Final Fight (Haggar) oyunlarına bayılırdım. 34 yaşına geldim ve hâlâ bunları neşeyle anımsıyorum. Bizlerin gelişiminde atari salonlarının ne gibi bir faydası oldu bilemem ama 20’li ve 30’lu yaşlarda kurduğumuz arkadaşlıkların “konuşulabilen ortak konu”larından biri olduğu kesin. Kızlı erkekli bir kuşak atari oyunlarıyla büyüdü, bu önemli bir şey. Salonlarda, televizyona takılan siyah kutularda, ellerdeki gameboy’larda ve mini atarilerde oyunlar oynayıp durduk. Atari kültürünün 2000’li yılların bilim kurgu dünyasını olduğu kadar sinema sektörünü de oldukça derinden etkilediğini düşünüyorum. Ne olursa olsun, o salonlarda geçen günler güzel ve özeldi. Bir jeton daha alabilmek ya da “Yeter ya bu kadar…” demek ve yenilgiyi kabul edip atari salonundan küskün ayrılıp bir sonraki “karılaşmaya” dek “güçlenip”, yeni sanal stratejiler geliştirip “Bu sefer tamam!” deyip hayaller kurmak, işte, belki de bütün mesele buydu. En büyük meselemiz bu olsun. Ne yıllardı ama… Atari, seviyorum seni.

-Koçum benim, asalete bak be…. -Şşt ölcem lan, fazla jetonun var mı? :-)

Hiç yorum yok: