5 Kasım 2010

Ödül ve Tatmin

Kitap okumayalı uzun zaman oldu.
Bir sağa bir sola dönüyorsun.
Ter içindesin.
Yarı açık sayfalar, buruşturulmuş kâğıtlar, cama çarpan yavru kedinin acı sesi ve gece…
Gökyüzündeki yıldızlar gürültüyle yer değiştirirken sen uluyan bir hayvan gibisin.
Ama derinin altında kalıyor haykırışların.
Küçük ter tanecikleri neşeyle kayıyor alnından ve sen hissetmesen de ayak parmaklarında parçalanıyor hepsi.
Doğadaki tüm sesleri algılama isteğin çıldırışına bir bahane olamaz.
Bir örümcek inatla ağ örüyor günlerdir kapısını kimselere açmadığın izbe evde.
Sen uyurken genişliyor ağ ve tüm odayı kaplıyor.
Sırtındaki keskin ısırık, seni günlerce uyuşturuyor.
İnsanlardan ve güneşten kaçıyorsun.

- Kapı kilitli mi… evet… evet… kapı… kilitli mi… evet… evet…

Sanrılı uykun.
Kör gözlerle kendi kozanı örüşün.
Aynasız ve susuz bir hayat.
Hangi kötülük içeri sızabilir ki?
Kapının altından atılan zarflar küçük bir birikinti haline gelmiş…
Kablosunu çekip kopardığın zil kutusu, bir zamanlar ölü bir kuşu gizliyordu.
Uzayan tırnakların gittikçe rahatsız ediyor seni, batıyor ve kırılıyor arada bir.
Dişlerin dökülüyor, değişiyorsun. Yaşlanıyorsun birden.
Göğsün yarılıyor ve içindeki örümcek dışarı çıkıyor.
Uyurken öldüğünü sanıyorsun.
Kitap kapanıyor.

***

Uyanmak. Güneşin ışıktan parmakları teninde geziniyor işte. Gözlerin ışığı algıladığı an irkiliyorsun ve yeni bir güne açılıyor gözkapakların. Bambaşka renkler karşılaştığın. Uykunun karanlık ve birbirinden kopuk o bilinmez yolu gibi değil, gerçekliğin bambaşka hisleri ve renkleri var. Yataktasın, günü düşünüyorsun, kahvaltı, reçel ekmek, nefis kokulu bir kahve belki. Komşuların gürültüleri geliyor kulağına. Bir bebek ağlaması, bir su sesi; bir pencere kapandı işte az önce; bir uçak dikey havalanışına devam ediyor, jet motorun itme gücü… Korkunç bir karga var yakınlarda ve dalgın seyyar satıcılar.

Simitçi her gün aynı saatte aynı sert ses tonuyla geçiyor sokaktan. Kadınlar hasır sepetlerini sarkıtıp simit istiyorlar. Hafif bir esinti var. Sesler ve görüntüler birbirine karışıyor sen yataktan doğrulup kalkarken. Birkaç saniye içinde ne çok şey oluyor diyorsun içinden. “Yüzümü yıkamalıyım.”

Evet, okumadığın onlarca kitap var odanda, izlemediğin pek çok film. Onlara bir bakış atıyorsun, sanki bir gün -gerektiğinde, vakti geldiğinde- her biriyle tek tek ilgileneceğini, DVD’nin play tuşuna keyifle basacağını ya da uzanıp içindeki merakla o kitabı okuyacağını bilerek.

***
Dışarı çıkıyorsun. Hareketli ve yorucu bir iş günü başlıyor ilk adımınla. Tramvaya doğru koşuyor, önce bir jeton alıyor, sonra koltuğuna yayılıp dörde katladığın gazeteni keyifle okuyorsun.
Sırtındaki beyaz gömlekte iki küçük kırmızı noktacık; şimdilik daha da derine saklanıyor içindeki örümcek.

Hiç yorum yok: